Monday, January 24, 2011

iran tarihi - Fars Milliyetçiliği: Azeri Dili ve Aran Teorileri

Hüseyin İsalı
Giriş
Fars milliyetçiliği 1924’ten günümüze kadar İran siyasi yapısını oluşturan en önemli ideolojidir. Fars milliyetçiliği iktidarını sürdürmek için zor ve şiddetin bütün araçlarını kullanmanın yanı sıra kendini meşrulaştıracak çeşitli ideolojik-kuramsal çalışmalara da girişmiştir. Siyaset bilimi açısından da bakıldığında iktidar sadece zor ve şiddet kullanarak yürütülemez. İktidar zor ve meşruiyetin karşımı bir yapıdır. İktidar kaba ve zor olgularının yanı sıra ideolojik çalışmaları ile kendi meşruiyetini üretmekte ve devamını sağlamaktadır. Fars milliyetçiliğinin ideolojik-kuramsal çalışmaları İran’daki etnik yapının sürdürülmesinde ciddi önem taşımaktadır. Fars milliyetçiliğinin ideolojik- kuramsal çalışmalarının birinci kurbanı Azerbaycan Türkleri olmuştur. Azerbaycan Türklerinin etnik kökeni, tarihi, kültürü ve coğrafyası hakkında çeşitli teoriler üretilmiştir. Üretilen teoriler Fars milliyetçiliğinin iktidarını pekiştirmekte ve Türklerin asimilasyonun doğrultusunda çok etkili rol oynamıştır.
Biz bu çalışmada Fars milliyetçilerinin Azerbaycan Türklerine yönelik ortaya attıkları Azeri dili ve Aran teorilerini incelemeye çalışacağız. Söz konusu teoriler bütün boyutları ile ele alınacaktır. Makale üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Azeri teorisi, ikinci bölüm Aran teorisi ve üçüncü bölüm de Farslaştırma projeleri değerlendirilecektir.
Azeri Dili Teorisi: Şövenist Kuram ve Kuramcıları
Fars milliyetçilerine göre Azerbaycan milleti geçmişte Azeri denilen İran dili ailesine mensup bir dilde konuşmaktaydı. Fars milliyetçilerine göre Azeri dili Fars dilinin Pahlevi ağzı olarak sayılmaktadır.[1] Fars milliyetçiliği, Azeri teorisine dayanarak Azerbaycanlıların köken itibari ile Ari ırktan olduğunu ve dolayısıyla Türk olmadıklarını ileri sürmektedir. Bu görüşe göre Türklerin bu coğrafyada yerleşmesi Selçukların işgalinden sonra başlamış ve özellikle Safeviler Hanedanından sonra Azeri dili devre dışı bırakılarak dönemin saray dili olan Türk dili ortak dil olarak kullanılmıştır.[2]
Azerbaycanlıların köken itibarı ile Türk olmadıkları ve Ari ırkına mensup olduğuna ilişkin ilk yazıyı Dr.Taki Arani 1924’te Berlin’de yayınlanan İranşehr dergisinde ele almıştır. Taki Arani’ye göre Farsça Ari bir dildir. Azerbaycan da eskiden beri Ari kavimlerin yurdu ve yaşadığı bir coğrafya olarak sayılmaktadır. Aynı zamanda bu coğrafya İran uygarlığının en önemli yerlerinden biri olarak da bilinmektedir. Bugünlerde Azerbaycanlıların Türkçe konuşmalarının sebebi ise kendi dillerini unutmalarından ileri gelmektedir. Bu bölgede Türk dilinin yaygınlaşması “vahşi Moğolların” (Moğollara ilişkin bu tabir birçok Fars milliyetçisi ve İran tarihçisi tarafından kullanılmaktadır) işgali ardından gerçekleşmiştir. [3] T. Arani, Azeri kelimesinin kutsal ateş anlamı taşıdığını ileri sürmektedir. Azerbaycanlıların Fars dilini bilmemesini, annesinin dilini bilmeyen bir çocuğa benzetmektedir ki anadilini bilmemesine rağmen ona son derece ruhi ve manevi bağlılığı vardır.[4] Ayrıca T.Arani Anadolu’nun büyük bir kısmının da Türk olmadığını, aksine İranlı, Rum, Ermeni ve Arap olduklarını ileri sürmektedir.
Azeri dili teorisi Ahmet Kesrevi ismi ile özdeşleşmiştir. Kesrevi Azeri dili teorisini sistematik bir şekilde ortaya koymuştur. Kesrevi’den sonra gelen bütün tarihçiler onun çizgisi çerçevesinde hareket etmişlerdir. Kesrevi 1925’de ele aldığı eserinde kendine özgü tarihi bir yaklaşım sergileyerek Azerbaycan coğrafyasını, tarihini başından itibaren Ari veya İranlıların yaşadığı coğrafya olarak görmektedir. Kesrevi’ye göre Ariler 3000-4000 sene önce kendi topraklarından göç ederek Asya ve Avrupa’ya yerleşmişler. Göç esnasında Medler, Partlar ve Parslar İran coğrafyasını kendilerine mesken etmişler. Medler büyük ve küçük Med olarak iki gruba ayrılmışlardır. Küçük Medler bugünkü Güney Azerbaycan coğrafyasına yerleşerek kendi hükümetlerini kurmuşlardır. Bu bölgenin eski adı Küçük Med olarak geçmektedir.[5]
Kesrevi, Azerbaycan adını kelime itibari ile de Ari diline bağlamakta ve bunu da söz konusu coğrafyada Ari ırkının yaşadığına ilişkin bir neden olarak göstermektedir. Ona göre Azerbaycan adı Atropat sözünden meydana gelmektedir. Atropat küçük Medli ve Makedonyalı İskender’in İran’ı işgali karşısında direnen ve Küçük Medi işgalden kurtaran komutanın adıdır. Atropat daha sonra kendi hükümetini kurmuş ve bu zamandan sonra küçük Med, Atropatgan olarak adlandırılmıştır. Bu kelime, uzun zaman zarfında çeşitli nedenlerden dolayı değişime uğramış ve Azerbaycan adına dönüşmüştür. Kesrevi bu yaklaşımında ısrar ederek Azerbaycan adının anlamı ile ilgili birçok tarihi kaynakları, o cümleden Burhan-i Gati-i bilimsel değerden yoksun olarak nitelendirmektedir. Ayrıca Kesrevi her bölgenin eski ve mevcut şehir, köy, dağlar ve nehir adlarını o bölgede yaşayan ırkın ve yaygın dilin bir göstergesi olarak görmekte; buna dayanarak Azerbaycan’daki bazı adları heceleyerek (örneğin karga bazar, Marağa….); bazılarını ise Farsça anlamı olduğu için ele almıştır. Bunları da Azerbaycan’da yaşayan insanların Ari ırktan olduğuna bir kanıt olarak göstermektedir. Kesrevi’ye göre Azeri dili Medlerin konuştuğu dilden başka bir şey değildir. Medlerin ve Partların konuştukları diller arasında bazı farklılıklar olsa da temelde ayni dil sayılabilirler. Farklar da coğrafyadan doğmuştur. Her ikisi de İrani dil ailesinin bir kolu olarak sayılmaktadırlar.
Kesrevi’ye göre Azerbaycanlılar 13.yy.a kader Azeri dilinde konuşmuşlardır. Bu dil de Fars dilinin bir ağzı olarak tanımlanmaktadır. Kesrevi yazdıklarını ispatlamak için bazı Arap tarihçilerini[6] ve o dönemde yazılan Farsça şiir kitaplarını örnek vermektedir. Ayrıca günümüzde de Azerbaycan’ın bazı bölgelerinde Azeri dilinin kalıntılarının olduğunu ileri sürmektedir. Buna da Güney Azerbaycan’ın Halhal kentinin bazı köylerinde konuşulan yerel ağzı örnek olarak göstermektedir. Yerlilerce bu ağza Tati veya Tat dili denilmektedir.[7]
Fars Milliyetçiliği ve “Azerbaycan’ın Türkleşmesi” Sorunsalı
Fars milliyetçiliğinin Azerbaycan algılamasının temelini “Türkçe konuşan Azeriler” tezi oluşturmaktadır. Bu sebeple Azerilerin nasıl Türkleştiği konusunda çeşitli tarihi yorumlar yapılmıştır. Bu tarihi yorumlar içinde Ahmet Kesrevi’nin yorumu anahtar konumdadır.
Kesrevi’ye göre Selçuklular dönemine kadar Azerbaycan’da Türklerden ve Türk dilinden eser yoktu. Bu dönemde sonra Türk istilası başlamıştır. Bundan önceki dönemlerde Türkler İran’ın sınırlarına dayandılar; ancak hem Eşkaniler ve hem Samaniler döneminde İranlılar sınırlarında 300 bin asker bulundurarak Türklerin bu coğrafyaya girişini engelledi. Aynı politika Gazneviler tarafından yürütülmüştür. Türk olan Gazneviler Türklerin İran’a girişini engellemekteydiler. Böylece Türkler bin sene İran sınırlarında durduruldu. 1032 yılında Gazneviler ile İran’a giren 50 bin Türk’ten küçük bir kısmı İsfahan yolu ile Azerbaycan’a ulaştı. Böylece Türklerden ilk grubu bu coğrafyaya girmiş oldu. Dönemin Azerbaycan hükümeti komşuları ile arasındaki sorunlardan dolayı ve Türklerin de iyi savaşçı olması nedeniyle onları memnuniyetle kabul etti. Akabinde 1050 yılında Gaznevilerin ordusunda bulunan Türklerden bir kısmı yine ayrılarak Azerbaycan yolunu tuttular ve bunlara da önceki gruba yapılan muamele yapıldı. Bu arada Selçuklular her gün topraklarını genişletmekteydiler. Nihayet 1067 yılında Azerbaycan’a girdiler. Söz konusu coğrafyanın da mera ve hayvancılık açısında iyi koşullara sahip olmasından dolayı Türkler akın ederek bu coğrafyada çoğalmaya başladılar. Hükümet ve toplumdaki diğer önemli görevler Türklerin elinde olduğu için insanlar mecburi olarak Türk dilini öğrenmeye başladılar. Bu dönemden sonra Türkler oturdukları köy ve bölgelerin adlarını Azericeden çevirerek (istibulak, ağaç, işgesu..) Türkleştirdiler. Buna rağmen yine de büyük şehirlerde yaygın dil Azerice idi.
Kesrevi, “Moğolların Türk dilinin yaygınlaşmasında etkili olduğu” savını doğru bulmamaktadır. Bu dönemde İran’ın her yerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da durum çok vahimdi ve çaresizlik her yanı sarmıştı, bu da Türklerin durumunun iyileşmesine ve yerli Azerilerin pasifize edilmesine neden olmaktaydı. Moğollardan sonra Azerbaycan bölgesi savaş sahnesine çevrildi. İlk önce bölge Timur hanedanının ordusu tarafından işgal edildi, daha sonra Akkoyunlular ve Karakoyunlular bu coğrafyada dönemsel olarak hükümetler kurdular. Bu hükümetler döneminde birçok Türk boyunun Azerbaycan’a yerleşmesine olanak sağlandı. Daha önce köyde yaşayan Türkler kurduğu hükümetler nedeniyle şehirlere doğru akın ettiler ve dilleri etkin bir şekilde yaygınlaşmaya başladı. Böylece yerliler ciddi bir baskı ile karşı karşıya kaldılar. Ortaya çıkan koşullar Azeri dilinin ortadan kalkmasına neden olmuştur. Safeviler döneminde Türk dili yeteri kadar kendine yer açmıştı. Bunun sebebi Safevi hanedanından kaynaklanmaktaydı; çünkü Şah İsmail Azerbaycan’ın yerlisi ve “dili Azerice olmasına rağmen” Türkçe şiir yazmaktaydı. Diğer taraftan Şah İsmail taraftarlarını Türk boyları ( Kaçar, Afşar, Rumlu vb) oluşturmaktaydı. En önemlisi Safeviler döneminde saray dilinin Türkçe olması ve Tebriz, Kazvin ve İsfahan gibi saraylarda Türk dilinin konuşulması idi. Böylelikle Azerbaycan’da Safeviler döneminde Türk dili yaygınlaşarak son noktasına ulaştı ve bu gelişmeler sonucunda Azeri dili bütün şehirlerde yok sayılır derecede geri itildi.
Bu konuda çalışan diğer Fars milliyetçileri Kesrevi’nin fikirlerini temel olarak kabul emekte ve onun devamcısı olarak görülmektedirler. Bunlar bazı ayrıntıları çalışarak teoriyi genişletmeye çaba göstermişlerdir. Bu bağlamda Naseh Natik Azeri dilinin ortadan kalkmama nedenlerinden birisi olarak, Türk dilinin basit bir dil olmasını ve Fars dilinin tersine inceliğe gerek duymadan istediğin gibi kullanma yeteneğinden ileri geldiğini söylemektedir.[8]
Abdul Ali Kareng, yerel Tati ve Herzendi şivelerini inceleyerek bunların Ari kökenli ve Azeri dilinin bir kalıntısı olduğunu ileri sürmektedir. Azeri şivelerinin bilimsel ve edebi yeteneğinin az olduğundan diğer etkin dillerin karşısında dayanamamış ve zaman içinde ortadan kalkmıştır. Bu dilin örneği sadece şehirlere uzak noktalarda kalmıştır. Ayrıca Azeri dilinin gerilemesinde Safeviler ve Osmanlı devletinin arasındaki savaşlarda etkin rol oynamaktaydı.[9]
G. İnsafpur sosyolojik bir yaklaşım sergileyerek Türk dilini Azerbaycan’da yaygınlaşma sebebini Türklerin küçük guruplar ve kavim şeklide yaşamasında görmektedir. Bu özelliklerini yaşam tarzlarında ve devlet dairelerinde de korumaktaydılar. Bu nedenle insanlar mecburi olarak onlar ile doğrudan veya dolaylı şekilde Türkçe konuşmak zorunda kalırlardı. Bunun yanı sıra o dönemlerde her fetihten sonra siyasal ve sosyal koşullar gereği büyük malikler ortadan kaldırılırdı. Hükümet adamları kendileri toprak ağalığını üstlenirlerdi. Bu da işçi sınıfının mecburi olarak hükümet dilini öğrenmesine neden oluştururdu.[10]
Aran Teorisi: “Birleşik Azerbaycan İdealine Karşı Teorik Mücadele”
1918’te Mehmet Emin Resulzade liderliğinde kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (1918-20) Fars Milliyetçilerini ciddi şekilde rahatsız etmeye başladı. Aran teorisi o dönemde ortaya atılsa da günümüze kadar varlığını geliştirilerek sürdürmüştür.
Fars milliyetçilerinin Aran Teorisi, günümüzdeki Azerbaycan Cumhuriyetini tartışmaya açmaktadır. Bu teoriye göre Azerbaycan Cumhuriyeti veya başka bir deyim ile kuzey Azerbaycan adı bu coğrafyaya 1918’den sonra konulan bir addır. Bu tarihten önce söz konusu coğrafyaya Aran veya Albanya denilmekteydi. Aran coğrafyasında konuşma dili ise Arani ve bu dil de Ari dillerinin bir kolu olarak görülmektedir.[11]
Fars milliyetçilerine göre 1918’de Aran’ın adının Azerbaycan olarak değiştirilmesi Osmanlı ve Azerbaycan’daki Pantürkistlerin bilinçli politikalarının sonucu gerçekleşmiş ve SSCB’nin de işini yaradığı için bu süreci himaye etmiştir. Müsavatçılar 28 Mayıs 1918’de bağımsızlıklarını ilan ettiler ve kurdukları devlete Azerbaycan Cumhuriyeti adını verdiler. 1918’de Müsavatçılar Osmanlı Devletinin himayesinde merkezi Gence’de bulunan devletlerini Bakü’ye taşıdılar. Fars milliyetçilerine göre söz konusu devlete Azerbaycan Cumhuriyeti adını vermek Osmanlı Devletinin isteği üzerine olmuştur. Zira Osmanlı Devleti birkaç kere İran Azerbaycan’ına saldırmış ve bölgeyi işgal etmiştir. Ancak Azerbaycan milletinin ciddi direnişi ile karşılaşınca bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti pratikte yapamadığı işi dolaylı yoldan yapma fikrinde idi. Yani önce Kafkas ve İran Azerbaycan’ını vahit Azerbaycan adı altında birleştirme, daha sonra ise her ikisini de kendi topraklarına katma politikası gütmekteydi. Müsavatçıların kurdukları devlet iki sene sürdü. Nihayet 28 Nisan 1920’de Kızıl Ordu Bakü’yü işgal etti ve böylece söz konusu hükümet de çökmüş oldu. Müsavat Partisinin liderlerinden birçoğu idam edildi. Ancak Sovyetler Birliği de PanTürkistler tarafından konulan adı değiştirmedi. Böylelikle Aran ve Şirvan bölgesine Azerbaycan adı önce Müsavatçılar tarafından verildi, daha sonra da Sovyetler Birliği tarafından onaylandı. S.S.C.B’nin bu adı değiştirmemesinin altında siyasi nedenler ve iki Azerbaycan’ı birleştirme politikası yatıyordu.[12]
Aran teorisi, Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından ciddi bir şekilde gündeme gelmiştir. Fars milliyetçilerine göre günümüzdeki Azerbaycan Cumhuriyeti coğrafyasına 1918 yıllarına kader Aran, Albanya, Kafkas Albanyası veya Kafkas Tatarları denilmekte idi. Eskiden söz konusu coğrafyaya Rumlar Albanya ve İslamiyetten sonra ise Aran adı daha yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı.[13] Aran’ coğrafyasında insanlar bir yarım dil ile konuşmaktaydılar ve bu dile Arani denilmekteydi. Azerbaycan’da olduğu gibi Aran coğrafyasında da Türk dili konuşulmamaktaydı. Günümüzde söz konusu coğrafyaya Kafkas Azerbaycan’ı adı verilmektedir. Aran’a Rumlar Albanya , Emeniler ise Ağvan adını vermişlerdir ki bunların hepsi Ar kelimesinden gelmektedir. Ar da büyük İr ırkının başka bir adı olmaktadır.[14] (İr ve Ar Ari ırkı ile aynı anlamı taşımaktadır). Böylece Fars milliyetçileri Aran bölgesine yanlışlıkla verilen Azerbaycan adını “çalıntı bir ad” olarak nitelendirmektedirler.
Albanya veya Aran coğrafyasında tarih öncesi yaygın dilin ne olduğuna ilişkin kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Birçok tarihçiye göre Kafkasya kuzeyden güneye göç eden kavimlerin yaşam bölgesi olmuştur. Ancak tarihi kaynaklardan yola çıkarak iki önemli noktayı belirtmekte fayda vardır: Birisi Albanyalıların kavim ve ırk açısından Küçük Medlerden (Azeriler) farklı olması ikincisi ise Albanyalıların dil açısından da Azerbaycanlılardan farklılık göstermesidir. Diğer önemli nokta da İrini dile mensup olan Tati şivesinin günümüzde Albaniya veya Aran’da var olmasıdır. Tat şivesi Azerbaycan’ın Abşarun yarımadasında kullanılmaktadır.[15]
Bazı Fars milliyetçileri Aran’ın kelime itibari ile Arestan anlamına geldiğini, Arestan’ın da Ari’lerin yurdu anlamına geldiğini yazmaktadır. Ari dillerinden de günümüze kadar bölgede kalan yerel Tati, Talış ve Kürt şivelerini göstermektedir. Bunlara göre bu şiveler geçmişin kalıntısı olarak günümüze kadar varlıklarını sürdürmektedirler.[16]
Fars Milliyetçileri tarihi kaynaklarda da Aran’ın coğrafi sınırlarının Azerbaycan’dan ayrı olduğunu ileri sürerek Aras nehrini Aran’ın güneydeki sınır noktası olarak belirtmektedirler. Buna göre Azerbaycan’ın da kuzey sınırı Aras olmaktadır.[17] Aran’ın önemli şehirleri de Bedre, Şamahı, Şirvan, Şeki ve Gence’yi göstermektedirler. Bu tanımlara göre Aran eski Azerbaycan’ın sınırları dışında kalmaktadır.[18]
Azerbaycan Türklerinin Farslaştırılması Projesi
Fars Milliyetçileri İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerini Farslaştırmak için çeşitli çabalar içine girmişlerdir. Azeri dili ve Aran teorileri bu çalışmaların zihinsel altyapısını oluşturmaktadır. Azerbaycan Türklerinin Farslaştırılması projesi bugün geldiğimiz noktada başarılı olmasa da bir dönem ciddi çaba gerektirmiştir. Bu doğrultuda çeşitli yorumlar ve somut öneriler üretilmiştir.
“Hayırsever İranlılar özveride bulunarak Türk dilinin Azerbaycan’dan tümüyle silinmesine çaba göstermelidirler. Özellikle bu konuda Kültür ve Eğitim Bakanlığı Fars dilli öğretmenler, ücretsiz kitaplar, dergiler ve gazeteler bölgeye göndermelidir. Ayrıca mümkün olduğunca Azerbaycan’da Fars dilinde eğitim zorunlu olmalıdır”.[19]
“İran dili ve İran kültürünün kolay bir şekilde Azerbaycan’da yayılması en vacip işlerden biri haline gelmelidir. Bu nedenle alfabe değişikliğiyle ilgili söylemler önlenmeli ve böylece Türkiye ile Azerbaycanlılar arasındaki farklılık korunmalıdır. Ayrıca ilkokullarında Azerbaycanlı çocuklarla ilk eğitim yılı sadece karşılıklı konuşma ile sürdürülmelidir. Böylelikle konuşma alışkanlığı oluştuktan sonra öğrenciler Farsça’yı daha çabuk öğrenecekler ve çocukların dilden nefret etmesi önlenmiş olacaktır”.[20]
“Fars dilinin ideal bir şekilde yayılması için devlet ülke içi ve dışında iki önemli görev üstlenmelidir. Dışarıda özellikle eskiden Fars dilinin yaygın olduğu coğrafyalarda radyo yayınları yapmalı, ücretsiz kitaplar göndermeli, aynı zamanda Müslüman ülkelerde devletin siyasi memurları dini ilişkiler aracılığı ile Fars dilini yaymalıdırlar. Devletin dile ilişkin iç politikası özelikle Türkler ve Araplar üzerinde yoğunlaşmalıdır; çünkü bu dilleri İran sınırları dışında konuşan güçlü devlet ve kültür dili vardır. Bu nedenle dışarıdan gelen Türkçe yayınlara devlet kesinlikle izin vermemelidir. Her Azerbaycanlı Fars diline özen göstererek bu dili öğrenmelidir. Zira böylelikle unuttukları kendi milli kimliklerine kavuşmuş olacaklardır. Bu nedenle Azerbaycan’ın bütün okullarında eğitim Fars dilinde ve ücretsiz yapılarak mevcut Türk dilindeki Farsça kelimelerin sayısı artırılmalıdır. Böylece Farsça sözcük sayısı %70’e ulaştığında Azerbaycanlılar kendileri hissetmeden Farsça konuşmaya başlamış olacaklar ve konuştukları dil yeni Azeri niteliğinde olacaktır ki Türk dili ile arasındaki bağlardan dolayı Fars diline de katkı sağlayacaktır. Böylece hem Azerbaycanlılar kendi İrani yani Fars diline ulaşacak hem de milli güvenlik korunmuş olacaktır”.[21]
Bu konularda bazıları çok ileri gitmektedirler. Bunlar Türk dilinin Selçuklar ve Safeviler döneminde baskı altında Azerbaycan’daki dönemin mevcut Fars (Azeri) dilinin yerine “baskı yolu ile yerleştirilmesini gerekçe göstererek Fars dilinden başka dilde konuşmanın ihanet niteliğinde olduğunu söylemekte ve konuşanlarda tövbe ederek yeniden kendi ata babalarının dilinde (Farsça) konuşmalarını istemekteler.Bunlar Fars dilinde konuşmayı bir farz olarak görmektedirler”.[22]
Bazıları ise Türk dilinin İran toprak bütünlüğüne tehlike oluşturduğu söylemektedir. “Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için ciddi bir planlamaya gerek duyulmaktadır. Bu nedenle Azerbaycan’da Fars dilinin etkin bir şekilde yaygınlaşması için bölgenin bütün şehir ve köylerinde birinci dil olmak koşulu ile çocuklar için kolejler ve Fars eğitim merkezleri açılmalıdır. Bunun yanı sıra 12-16 yaş arası gurupları ise bir veya iki seneliğine saygın Fars dilli ailelerin yanına konuk olarak gönderilmeleri onların daha nitelikli Farsça öğrenmelerine yardım edecektir”.[23]
Sonuç:


Fars milliyetçilerinin tarihsel yaklaşımları gerçekçi ve bilimsel olmamakla birlikte amaçlı ve Fars milliyetçiliği üzerine kurulmuştur. Bu da ciddi sorunlar doğurmaktadır. Ortada bir belge olmadan kendi varsayımlarına dayanarak Azerbaycan’daki Medleri Ari ırktan saymaktadırlar. Halbuki Fars milliyetçisi ekseni dışında çalışan İran tarihçisi Naser Purpirar’a göre Ari sözcüğüne ırk anlamında hiçbir kaynakta rastlanmamıştır ve İran’da hiçbir zaman Pers adında bir bölge olmamıştır. Ayrıca Medler Hamadan’dan Aras’a kadar geniş bir coğrafyada yaşayarak birçok dil, kavim ve gelenekten oluşmaktaydı.[24]
Fars milliyetçileri İslam’dan sonraki dönemde de aynı yaklaşımı sergilemişlerdir. Örneğin Kesrevi, Burhan-E gati-i ve onun amacı dışında kalan eserleri bilimsel olmamakla suçlamaktadır. Bunlar Azeri dil ve Aran Teorisi ile ilgili yaptıkları çalışmalarda Azerbaycan’da Türklerin yaşadığına işaret eden hiçbir tarihçiden söz etmemektedirler. Halbuki İslam dönemine ait birçok tarihçi Türklerin bu coğrafyada Yaşadığını yazışmıştır. (Ahbar-e Obeyid Ebn-e Şeydet, Elteciyan Fi Muluk-e Hamir s.402-735, Tarih-e Taberi.cilt 1.s:292, Tarih-e Bal-ami s:131, Ebn-e Esir. Elkamil. S:72, Muhammad Ufi. Cavameul Hikayat ve Lavameul Rivayat……)[25]
Fars milliyetçileri İran coğrafyasının çok etnikli bir yapıda olduğunun bilincinde olarak milli birliği dil birliğinde görmekteler. Onların milli birlikten amaçları İran içerisinde yaşmakta olan etniklerin siyasal, sosyo-kültürel ve ahlaki açıdan bir bütün olarak görmek , İran’ın siyasal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktır. Milli birliğin güvencesini de ülkenin bütün illerinde Fars dilinin yaygınlaşmasında ve buna karşılık diğer dillerinde yok olmasında görmektedirler.
Görülen o ki İran tarihi gerçekçi bir yaklaşım ile yeniden ele alınmalıdır. Yoksa İran’ın esas toprak bütünlüğünü Fars milliyetçileri bozmuş olacaklardır. Fars milliyetçilerinin Azeri Dili teorisinde esas amaçları Güney Azerbaycan Türklerini kimliksizleştirmek ve belli bir zaman içerisinde milli hüviyetlerini unutturarak eski rüyaları olan tek dil tek ülke mahiyetini oluşturmaktır. Bu nedenle milli birlik adına Türk dilinin ortadan kalkması için bütün entrikalara başvurmaktadırlar. Yoksa onlar da bu bölgeyi Selçuklar veya Safaviler’in Türkleştirmediğinin bilincindedirler.
Aran teorisi ise son dönemlerde ciddi bir şekilde gündeme gelmektedir. Bu teorinin esas gayelerini günümüzdeki siyasi koşullar oluşturmaktadır. Bunun amacı ise aynı milletten olan iki toplum arasındaki kültürel bağları erozyona uğratmak yatmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Menuçhr Murtezevi, Zeban-e Dirin-e Azerbaycan, Dr. M. Afşar vakfı yayınları, Tahran 1360, s.35-36
[2] Nureddin Ğaravi, Azerbaycan ve Aran ez guseştehey-i dur ta be emruz, İran Ferda, Sayı, 3.1371, s. 12
[3] İrec Afşar, Zaban-e Farsi Der Azerbaycan, Dr. M. Afşar vakfı yayınları, Tahran. 1368, s. 117-126-127
[4] Ğulam Reza İndasfpur, Tarihe Tabar ve zaban-e Merdum-e Azerbaycan, Fekre Ruz yayınları, Tahran,1377, s.172
[5] Kesrevi konusunda daha fazla ayrıntı için bkz, Ahmet Kesrevi, Azeri ya zaban-e bastan-e Azerbaycan, Car yayınları, Tahran,1355
[6] İran’ı Araplar işgal ettikten sonra Araplarca yazılan bazı tarihi kitaplar, bu dönemde tarihçiler ve coğrafyacılar tarafından birçok kitap yazılmış ve bazen birileri ile çelişkileri bulunmaktadır
[7] Halhal kenti Güney Azerbaycan’ın güneyinde yer almaktadır. Söz konusu yerler Şahrud kasabasının biri iki köyünde yaygın olmaktadır . Bu köylerde Güney Azerbaycan ve Talış bölgesinin sınırlarında yer almaktadır. Talış ağzı bir yarım dil niteliğinde ve Fars dilinin bir ağız olarak sayılmaktadır. Talış ağzınızda Türkçe kelimelerde mevcuttur
[8] Naseh Nateik. Zaban_e Azerbaycan ve vahdt_e Milli, Mahmud Afşar vakfı yayınları, Tahran.1358 s. 40-41
[9] Abdul Ali Kareng, Tati ve Herzendi, Tebriz.1333,s.273-274
[10] - Gulam Riza İnsafpur.a. g. e. s: 107-108
[11] - Nureddin Ğaravi, Azerbaycan ve Aran ez guseştehey-i dur ta be emruz, İran Ferda, Sayı, 3,1371, s.13
[12] -Enayetullah Rıza. A.g.e. s: 160,161,162
[13] Huşeng Tale, Name Azerbaycan Ber Aran, www. Azargoshnasp.com (sitesinden Alınmıştır)
[14] İrec Afşar,a.g.e s.30-95-96
[15] Enayetulla. Rız , azrbaycan ve Aran(Albayayı Kafkas), İran zemin Yayınları, 1360, Tahran, s.108
[16] Yahya zuka, Arani khaher-e Zaban-e Azeri, Makale Yayın ? s. 1
[17] Turec Atabeki, Azerbaycan Der İran’e Muaser, Çev, Muhammed Kerim Eşrag, Tus Yayınları, Tahran, 1376, s.20
[18] Enayetullah Rıza. a.g.e. s.49
[19] İrec,Afşar. A.g.e.s.123
[20] İrec, Afşar. A.g.e.s- 137
[21] İrec, Afşar. A.g.e.s: 167-214-284-290-291
[22] İrec Afşar, A.g.e.s. 328
[23] İrec Afşar, A.g.e.s: 442-445
[24] Naser Purpirar, Davazdeh Gerb Sukut, Kareng Yayınları, Tahran, 1379, cilt 1, s. 87-255
[25] M. Kerimi,Mugaddemey-i Ber Tarih Tahvvulat-e zaban-e Türki-i Azeri, Zengan Yayınları, Zencan,1378, s.25
Kaynak

2 comments:

  1. Salam. Blogunuzu çox bəyəndim. Mənimdə Türk Dünyası haqqında bir blogum var. Ziyarət edib üzv olsanız çox sevinərəm. Türkiyədən sevgilər..

    http://tulparturkdunyasi.blogspot.com/

    ReplyDelete
  2. salam. çox Saolun Arkadaşim.Deyerli blogunuzu ziyaret etdin ve öz Feed readerime aritirdim. Yulunuz açik olsun.

    ReplyDelete