Saturday, January 22, 2011

iran Tarihi - fars Milliyetçiliğinin Üç Dalgası - iranlılığa Giden Yol

Arif Keskin
GİRİŞ
İran çağdaş tarihine modernizm, İslamcılık, milliyetçilik ve sosyalizm damgasını vurmuştur. Modernizm akımı 1906 Meşrutiyet Devrimi ile kendini göstermiş ve 1924’ten sonra milliyetçilik ile bütünleşerek 1979’a kadar İran’ın yöneticiliğinin temel siyasi felsefesini oluşturmuştur. İslamcılık 1890 Tütün Hareketi ile kendi göstermiş, Meşrutiyet devriminde etkili olmuş 1979’dan günümüze kadar İran siyasal sisteminin temel belirlercisi olmuştur. Sosyalizm her zaman muhalefette olmuş, ancak modernizm, İslamcılığı ve milliyetçiliği etkilemiş ve düşünce akımları ile eklemlenerek etkili hayatını sürdürmeyi başarmıştır. Liberalizm ve demokratikleşme akımları İran siyasi düşüncesinde yakın zaman kadar merkezi söylem olmamış ve her zaman yan söylem olarak kalmışlardır. İran çağdaş tarihine damgasını vuran bu düşünce akımları hem düşünce düzeyinde hem de kurdukları Devlet modelinde totaliter olmuşlardır.
Fars milliyetçiliği İran çağdaş tarihinde çok önemli rol oynamıştır. İran yakın tarihini Fars milliyetçiliğini analiz etmeden anlamak mümkün değildir. Yazımızın amacı Fars milliyetçi akımı anlamaya çalışmak ve Fars Milliyetçiliği’nin düşünsel değişimini çağdaş tarihimizde değerlendirmektir. Fars Milliyetçiliği 19.yüzyıldan günümüze kadar önemli 3 ideolojik biçim ile Modern Fars Milliyetçiliği, Geleneksel Fars Milliyetçiliği ve İranlılık yapıyla kendisini göstermiştir.Bu yazıda her üç düşüncenin kuramsal, ideolojik temellerini ve bu düşüncelere sahip olan düşünürleri analiz etmeye çalışacağız.
1) Birinci Dalga: Modern Fars Milliyetçiliği
Temel amacı “eski İran ihtişamı” nı inşa etmektir . İran millik kimliğini Fars milli kimliği olarak kabul etmektedir. İslam karşıtı bir düşünsel yapıya sahip Modern Fars Milliyetçiliği Batıcıdır. İran’da yaşayan halkların Arı Irkından olduklarını iddia eden ve diğer dillerde konuşan insanları Farslaştırmayı benimseyen bir ideolojidir. 1924’den 1979’a kadar Pahlevi Hanedanı vasıtası ile iktidar da olmuştur.
1924 yılında Kaçar hanedanının devrilmesiyle modern milliyetçilik iktidara gelmiştir. Modern milliyetçilik de Batı karşıtı olarak ortaya çıkmıştır ancak gelişme sürecinde Batılılaşmayı benimsemiştir. İran’a Batı’nın ekonomik, siyasal ve kültürel olarak girmesi karşısında tepkisel olarak modern Fars milliyetçiliği gelişmeye başlamıştır. Modern Fars milliyetçiliği meşrutiyet devrimi sürecinde siyasal düzeyde temsil edilmeye başlanmıştır. Modern Fars milliyetçiliği modernleşme ve Batılılaşmayı ayrılmaz parçası olarak kendi içinde barındırmaktadır.
Modern Fars milliyetçiliğinin kuramsal temeli Mirza Feth Ali Ahundzade[1], Mirza Aga Han Kirmani, Abdurrahman Talibof ve Musteşaruldövel Tebrizi tarafından atılmıştır. Fars milliyetçiliğinin teorik temellerini atanların, Mirza Aga Han Kirmani hariç, hepsi Azerbaycan Türkü’dür.
Modern Fars milliyetçiliğin kuramsal gelişmesi Mirza Malkum Han ile yeni bir aşamaya girmiştir. Mirza Malkum Han 1833’de İsfahan kentinde Ermeni bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. Mulkum Han Fransa’da eğitim almış, İran’da “Feramuşhane” adlı bir Mason teşkilatı kurmuştur.[2] “Kanun” gazetesini çıkartarak modern bir toplum kurmayı amaçlamıştır. Mirza Mulkum Han’ın düşüncesinde milliyetçilik merkeziyet taşımamaktadır. Ancak çalışmaları Fars milliyetçiliğinin gelişmesine kaynak olmuştur.
Mirza Mulkum Han’ın hedefi İran’da Batı toplumlarına benzer bir toplum kurmaktır ve milliyetçilik sadece bu kuramın bir unsurudur. Mirza Mulkum Han “şeyh ve vezir” şeklinde iki tür milliyetçilikten, geleneksel ve modern olandan bahseder. Mirza Mulkum Han’a göre geleneksel milliyetçiliğin temelini din oluşturmaktadır ve geleneksel milliyetçiliğin siyasal ve toplumsal düzeyde temsilcisi molla ve şeyhtir. Modern milliyetçiliğin temelini dil oluşturmaktadır ve temsilcisi bakandır. Bakan modern devletin kurulmasının göstergesidir.
Mirza Mulkum Han’a göre milli birlik din vasıtası ile kurulamaz. İran’da dini farklılıklar fazladır ve çeşitli dini farklılık milli birliğin kurulmasını engeller. Milli birlik dil birliği ile olabilir.[3]
Fars modern milliyetçiliği Azerbaycanlı aydınların çoğunlukta olduğu Demokrat Parti vasıtası ile yumuşak içerikle siyasal düzeye gelmiştir. Demokrat Parti meşrutiyet döneminde Haydar Han Amaoğlu ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. Demokrat Parti, Seud Hasan Takızade ve Mehmet Emin Resulzade tarafından canlandırılmış ve 2.dönem meclis resmiyet kazanmıştır. Demokrat Parti, devrimci mahiyet taşımaktadır ve evrimsel gelişmeyi kabul etmemiştir. Sert, kısa sürede yapısal değişimlerden yana olduğunu belirtmiştir. Demokrat Parti, din ve siyaset ayrımı, toprak reformu, zorunlu eğitim, askeri sistemin düzenli hale girmesi ve Ayan meclisinin kaldırılması isteklerinde bulunmuştur.[4]
Demokrat Parti’ye göre, 20.yüzyıl Doğu için Batı ülkelerinin 17.yüzyılına benziyordu. İran ve başka Doğu ülkeleri 20.yüzyılda geçiş dönemi yaşamaktadırlar. İran feodalizmden kapitalizme geçmek zorundadır. Bu geçiş merkeziyetçi devleti gerektirir. Merkeziyetçi devlet kurmak için bütün dinsel ve dilsel farklılıkları yadsımak; yeknesak ve bütün olmak gerekir.
Başyazarlığını Mehmet Emin Resulzade’nin yaptığı “İran No” (Yeni İran) gazetesi Demokrat Parti’nin yayın organı olarak siyasi merkezleşmeyi toplumsal ve milli birliği desteklemiştir. Meşrutiyet hareketi bütün toplulukları birleştirerek başarı kazanmıştır. Gazetenin amacı despotizmin geri dönmemesi için Fars ve Türk farklılıklarını unutturarak mükemmel, özgür ve eşit İranlı kimliğinin ortaya çıkarılmasıdır.[5]
“İran No” gazetesi bir anlamda etnik kökenden bağımsız İranlı kimliğini ortaya atmıştır. İranlılık üst kimlik olarak bütün etnik, dilsel ve dinsel farklılıkları yadsımıştır. İranlı kimliği bütün farklılıkları kendinde eritmeyi amaçlamıştır. Gazetenin bir başyazısında, “İran’da bugün ne Müslüman, ne Zerdüşt, ne Ermeni, ne Yahudi, ne Fars ve ne de Türk vardır. İran’da sadece İranlı vardır. Biz bir milletiz”[6] denilmektedir.
Demokrat Parti İranlı kimliğini siyasal düzeye çıkarmıştır. Bu doğrultuda Demokrat Parti’ye bağlı Kave dergisinin işlevi çok önemlidir. Kave, Seyd Hasan Takizade tarafından çıkarılmıştır. Seyd Hasan Takizade 1878 yılında Tebriz’de doğmuş, dini eğitim almış ve meşrutiyet harekatına katılmış bir Azerbaycanlıdır.
Hasan Takizade, Merkez-e Gaybi ve Encumen-e Milli Tebriz’de çok etkili konuma sahip idi. Meşrutiyet döneminde 1. dönem Tebriz milletvekili olarak seçilmiştir. Tahran’da Demokrat Parti’nin liderliğine yükselmiştir.[7] Hasan Takizade, Sosyal Ilımlıları ve liderleri Seyid Abdullah Behbehani’yi karşı terör eylemlerine girişmekle suçlamış ve Berlin’e kaçmak zorunda kalmıştır. Berlin kentinde Demokrat Parti’nin şubesini ve vatanseverler topluluğunu kurmuştur. Kave dergisi ve başka kurumlar vasıtası ile Fars milliyetçiliğini yaymaya başlamıştır. Kave dergisi çevresinde Mehmet Ali Furuği, Mehmet Kazvini gibi ünlü Fars milliyetçileri çalışıyordu. Hasan Takizade Batılılaşmayı savunuyordu. Takizade’nin “tepeden tırnağa batılılaşalım” sözü çok ünlüdür.
Kave dergisinden sonra Fars milliyetçiliğin gelişmesinde etkili olan dergilerden “İranşehr” anılabilir. “İranşehr” dergisi Azerbaycan Türkü olan Kazemzade İranşehr Tebrizi tarafından çıkartılmıştır. Kazemzade İranşehr Tebrizi’nin dergisinde Abbas Ikbal Aştiyani, Azerbaycanlı Rezazade Şafak Tebrizi, Kürt kökenli Reşid-e Yasemi, İbrahim Purdavud, Azerbaycan kökenli Moşfek Kazmi gibi ünlü Fars milliyetçileri çalışıyorlardı. Bu yazarların ortak noktaları Fars kökenli olmayıp, Fars şovenisti olmalarıdır.
“İranşehr” dergisi Fars dilini ve Arı ırkını İran’ın milli ve tarihi kimliği olarak kabul etmiştir. “İranşehr” dergisi Berlin’de çıkıyordu ve İran’ın 40 kentinde dağıtılıyordu. “İran Şehr” dergisine göre İran’ın en büyük sorunu etnikçilik ve bölgecilikti: “Bu sorun o kadar ciddidir ki, ülke dışında her İranlıdan nereli olduğunu sorduğumuzda doğum yerini söyleyecektir. Biz yerel fırkaları, yerel dilleri, yerel kıyafetleri ve yerel töre ve yaşam tarzını mahvetmeliyiz.”[8]
İranşehr dergisinde İslam dini aleyhinde de yazılar yayınlanmıştır. Dini okulların kapatılması istenmiştir. İranşehr dergisine göre, Ari soylu, zeki ve yetenekli İranlılar Arap imparatorluğu tarafından tembel ve zayıf konuma itilmişlerdir.[9]
Hıyabani’nin Azadistan Devletini (1920) kurması Fars milliyetçilerini derinden etkilemiştir. Fars milliyetçileri etnik sorunları çözmek için tarihsel kitaplar ve makaleler yazmağa başlamışlardır. Bu yazıların ana temasını Fars olmayan halkların Arı ırkından olduklarını ispat etme çabası oluşturmuştur.
Ahmet Kesrevi, bu amacı gerçekleştirmek isteyen önemli isimlerden birisidir. Ahmet Kesrevi 1890’da Tebriz’de doğmuştur. Genç yaşta 1906 Meşrutiyet harekatına tanık oldu. Ahmet Kesrevi Azerbaycan çağdaş tarihi üzerinde çok değerli yapıtlara sahip olmasına rağmen, Azerbaycan Türklerinin Ari ırkından olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Ahmet Kesrevi 1921 yılında “Azeri Ya Zeban-e Bastani-e Azerbaycan” eserini yayınlamıştır. Ahmet Kesrevi bu eserinde Azerbaycanlıların Türk olmadıklarını, Azeri adlı ayrı ulus oluşturduklarını ileri sürmüştür. Kesrevi’ye göre Azeri dili Türk dili ailesine mensup değildir. Azeri dili İran kökenli bir dildir. Azeriler, Selçukluların İran’a gelmesi ile Türkleşmeye başlamışlardır..Ahmet Kesrevi, Kuzey Azerbaycan’ın isminin Albanıya-e Kafkaz olduğunu söyler. Kesrevi’ye göre tarih boyu Kuzey Azerbaycan hiçbir zaman Azerbaycan ismini taşımamıştır. O bölgeye Azerbaycan ismi Mehmet Emin Resulzade tarafından verilmiştir. Kesrevi’ye göre İran’ın terkibinde olan gerçek Azerbaycan, yani Güney Azerbaycan ise tarih boyunca her zaman Azerbaycan olarak adlandırılmıştır.[10]
Ahmet Kesrevi, Fars dilinin başta Arapça olmak üzere yabancı kelimelerden arındırılmasını savunmuş ve bunu “temiz dil” politikası diye adlandırmıştır. Kesrevi İran’ın en büyük sorununu dilsel, dinsel ve kabilesel çeşitlilik olarak nitelendirmiştir. İran’da, belki de Doğu’daki geri kalmışlığın temel nedeni ayrımcılık ve toplumdaki çeşitliliktir. Kesrevi’ye göre büyük ıslahatların sonuçsuz kalmasının temel nedeni toplumun farklılığı ve parça parça oluşudur. “Grupçuluğu ortadan kaldırmalıyız. Dinsel, dilsel ve bölgesel (kent, köy) farklılıkları ortadan kaldırmalıyız. Bu iş sadece milli bilincin oluşması ile olabilir. İran milli bilincini yaymak gerekir.”[11]
Modern Fars milliyetçiliği Afşar Türklerinden olan Dr.Mahmud Afşar ve “Ayenda” dergisinin çevresi ile farklı bir aşamaya girmiştir. Mahmut Afşar, Fars milliyetçiliğini düzenli ve sistematik olarak kuramsallaştırmıştır. Mahmut Afşar İsviçre’de siyaset bilimi okumuştur. İngiltere ve Hindistan’da kalmış ve 1921’de İran’a geri dönmüştür. Mahmut Afşar “Encümen-e İran- Cevan” adlı, amacı İran’da milli birliği sağlamak olan bir dernek kurmuş ve 1923 yılından Ayende dergisini çıkarmaya başlamıştır. Ayende dergisi Fars milliyetçiliğini yayan ve koruyan bir yayın olmuştur. Ayende dergisi “merkeziyetçi devlet ve vahit milli kimlik” konularına yoğunlaşmıştır [12].
Mahmut Afşar, Ayende dergisinin birinci sayısında şöyle söylüyordu: “İran’ın milli birliğini korumak ve mükemmelleştirmek idealimiz ve toplumsal isteğimizdir. İran’ın milli birliği ne demektir? İran’ın milli birliği ülke sınırları içerisinde yaşayan insanların ahlaki, toplumsal ve siyasal birliğidir. İran’ın milli birliği, siyasi bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü gerektirir. Milli birliğe nasıl ulaşabiliriz? Fars dili ülke çapında yayılsın. Bölgesel farklılıklar, örneğin kıyafet ve ahlak farklılığı ortadan kaldırılsın. İran’da yaşayan etnikler her biri başka dilde konuşmasın. Dil, ahlak, kıyafet ve töre birliği olmadığı sürece siyasi bağımsızlığımız ve toprak bütünlüğümüz her zaman tehlikede olacaktır. İran’da yaşayan farklı kabileler ve etnikleri benzerleştirmediğimiz, yani İranlılaştırmadığımız zaman geleceğimiz tehlikede olabilir. İran’ın bütünlüğü her zaman tehlikede olacaktır. İran’ın bütün bölgelerinde, özellikle Azerbaycan’da Fars dili yayılsın; Farsça olmayan coğrafi isimler değiştirilsin.”[13]
Mahmut Afşar İranlılaştırmayı gelişmenin ve bağımsızlığın temeli olarak görür. Farklılık ve çeşitliliği ise çatışma ve geri kalmışlığın sebebi olarak nitelendirilir. Mahmut Afşar’ın tarihsel anlayışı tehlikeler üzerine kurulmuş olan düşünce yapısının ürünüdür. Mahmut Afşar’a göre İran tarih boyu farklı ve çeşitli tehlikeler atlatmıştır ve şimdi çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır. Mahmut Afşar tehlikeleri şöyle sıralamaktadır.
Kızıl tehlike: Komünizm tehlikesi birinci tehlikedir.
Yeşil tehlike: Arap ve İslam tehlikesidir.
Sarı tehlike: Türk ve Türkiye’nin tehlikesi
Siyah tehlike: Cehalet ve mollalar tehlikesidir.
“Fars milliyetçiliği üzerine kurulan devlet bu tehlikelere karşı önlem almalıdır” diyen Mahmut Afşar, bu tehlikelerden İranlılaşmak ile kurtulmanın mümkün olabileceğini eklemektedir. Afşar’a göre Fars milliyetçilerinin temel görevi güçlü merkeziyetçi devlet kurmak, Fars olmayanlar arasında Fars dilini yaymak ve Türkler ve Arapları sınır bölgelerden ülke içine göç ettirmektir.[14]
Bu noktada modern Fars milliyetçiliğinin temel özellikleri şöyle belirmektedir: Fars milliyetçiliği diğer halkları Farslaştırmak postulatı üzerine kuruludur. Türk düşmanlığı ile donatılmıştır. Arap ve İslam karşıtı olarak gelişmiştir. İslam yerine Zerdüşt dini tercih edilir. Batıcı bir anlayışa sahiptir. Modernleşme taraftarıdır. Fars milliyetçiliği Ari ırkını İran’ın ilk sakinleri ve uygarlık kuran kavim sayan bir tarihsel varsayım üzerine kurulmuştur.
Fars milliyetçilerine göre Ari ırkından olan İran halkları tarihsel süre içerisinde başka dilleri de benimsediler. Örneğin, Azerbaycan’da yaşayan halk Türkleşmiştir. Fars milliyetçilerine göre, Azerbaycanlılar sadece Türkçe konuşmaktadırlar ama etnik köken itibarı ile Türk değildirler. Modern Fars milliyetçilere göre İran’da Türklerden sonra en büyük tehlike İslam ve Araplardır. İran çocuklarının eğitim eksikliği, ulusun milli haklarına ulaşmaması ve insanların güvence altında olmamasının temel nedeni İslam’dır.
Bazı modern Fars milliyetçilere göre (Mirza Akattan Nuri) Ari ırkından olan İranlılar Sami ırkına mensup olan Arapların saldırısından sonra güzel yüzlerini, uzun boylarını, kısaca bazı fiziksel özelliklerini “ırki kirlenme neticesinde” yavaş yavaş kaybetmişlerdir.[15]
Modern Fars milliyetçilerinin Türklüğü ve İslam’ı en büyük tehlike olarak görmeleri tarihsel bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Modern Fars milliyetçiliğine göre, İran’da uygarlığın temelini Ariler atmışlardır ama bu uygarlık doğal gelişme sürecinden Araplar ve Türkler tarafından uzaklaştırılmıştır. Diğer bir ifade ile, Ari uygarlığı bu saldırılara uğramasaydı İran dünyanın en güçlü devleti olabilirdi. Fars milliyetçileri Ari ırkının doğal gelişme sürecinden uzaklaştırılmasını “tarihsel buhran” olarak adlandırılmaktadırlar. Tarihsel buhran toplumun bütün alanlarında krize ve bunalıma neden olmuştur. Tarihsel buhran sonucu İran toplumunun gelişmeye uygun sağlam dokusu bozulmuştur. Fars milliyetçileri tarihsel buhranları şöyle sıralamaktadırlar:
Makedonya buhranı: Yunan dili ve İskender vasıtası ile,
Arap-İslam buhranı: Arap dili ile,
Türk (Selçuk) buhranı: Türk dili ile,
Moğol buhranı: Türk dili ile (Moğollar da Türk sayılmaktadırlar),
Timur buhranı: Türk dili ile,
Batı uygarlığı buhranı: İngiliz ve Fransız dili ile[16].
Bu tür kuramsal temeller üzerinde yükselen modern Fars milliyetçiliği 1924’de İran ordusunda görevli ve anne tarafından Azerbaycan Türkü baba tarafından ise Fars (Mazeni alt grubuna mensup) Rıza Pehlevi’nin Kaçar hanedanını tasfiye ederek iktidarı ele geçirmesinden sonra iktidara gelmiştir. Rıza Şah Pehlevi’nin uyguladığı politikalar Fars milliyetçilerinin isteklerini ve belki de daha fazlasını gerçekleştirmeyi amaçlamıştır.
Modern Fars milliyetçiliğin iktidara gelmesinde dış nedenlerin de büyük etkisi vardır. İngiltere, İran’ın stratejik konumuna çok önem veriyordu. Londra’nın İran’daki nüfuzu Hindistan’daki hegemonyasının temelini sağlamlaştırıyordu. Manchester Guardian’da 17 Mart 1910’da yayınlanan bir makalede şöyle denmekteydi: “İran zaafına rağmen İslam aleminde Osmanlı’dan daha fazla güce sahiptir. Fars dili İslam ülkelerinin Fransızca’sıdır. Fars dilinin coğrafi etkinliği Atlas okyanusuna kadar uzanmaktadır. İran’ın yok olması bizim nüfuzumuzu azaltacaktır. Doğudaki nüfuzumuz İran’ın bağımsızlığına bağlıdır”.[17]
Bu analizin de gösterdiği gibi İngiltere için İran çok önemliydi. Bolşevik devrimi İran’daki siyasal süreci derinden etkilemiştir. Bolşevikler, devriminden sonra bütün ayrıcalıkları ve kapitülasyonları kaldırmışlar, Kaçar hanedanına muhalif güçleri desteklemeye yönelmişlerdir. İngiltere ise Bolşevik devriminden önce İran’da güçlü merkeziyetçi bir devletin ortaya çıkmasına karşı çıkarken, devrimden sonra bu politikasını değiştirmiştir. Londra, İran’da merkeziyetçi bir devletin kurulmasından yana politikalar geliştirmeye başlamıştır. Kaçarlar, İngiltere’nin bu amacını gerçekleştirmek için uygun değildiler. Ayrıca İran ile İngiltere arasındaki 1919 anlaşmasının Ahmet Şah Kaçar tarafından kabul edilmemesi İngiltere’yi kızdırmıştır.
Londra, İran’daki politikalarını gerçekleştirmede Rıza Şah’ı daha uygun görmeye başlamıştır. Erdeşir J. Ripofter İngiltere’nin bu amacı doğrultusunda çalışmıştır. Fars milliyetçiliğinin ve Rıza Pehlevi’nin iktidara gelmesinde en etkili kişilerden birisi de Mehmet Ali Furuği’dir. Mehmet Ali Furuği köken olarak Bağdat Yahudilerindendir. Zekaulmulk Mehmet Ali Furuği’nin babası İran’ın ünlü aydınlarından, Mason teşkilatının kurucularından, Batıcı ve İngiltere ile işbirliği içinde olan kişilerdendir. Mehmet Ali Furuği Mason teşkilatının tüzüğünü Fransızca’dan Farsça’ya çevirmiştir. Furuği’nin Kaçar hanedanın devrilmesinde ve Rıza Pehlevi’nin iktidara gelmesinde büyük etkisi olmuştur.[18]
Modern Fars milliyetçiliği ilk önce toplumun çağdaşlaşma ihtiyacından ve Batı’ya tepki olarak ortaya çıkmış, ancak kısa sürede İngiliz emperyalizminin ideolojik aracına dönüşmüştür. Modern Fars milliyetçiliği gelişme sürecinde, Masonluk, Hindistan’da yaşayan Fars kökenli Pars oligarşisi, Siyonist çevreler ve Ermeni Taşnak teşkilatı tarafından desteklenmiştir.
Kendisini “Pers Kralı” olarak ilan eden Rıza Han ordu, iktisat ve toplumun bütün güç odaklarını denetimine almıştır. Rıza Han 1926 yılından sonra (saltanat töreninden sonra) devlet mekanizmasını kendisine bağlamıştır.[19] Rıza Han’a direnç gösterebilen partiler ve politikacılar susturulmuşlardır. Rıza Han 1927 yılında partileri yasadışı ilan ederek siyasileri tutuklamaya başlamıştır. Aşırı baskıcı yöntemler uygulayarak toplumun direnç gösteren kurumlarını çökertmiştir. Hassam Modderres, Kaçar hanedanına mensup olan Dr. Muhammed Musaddık ve Hasan Pirniya gibi ünlü siyasi adamlar meclisten uzaklaştırılmıştır. Rıza Şah iktisadi çalışmaları da kendi elinde toplamıştır. Rıza Şah döneminde kurulan fabrikalar ya Şah’ın özel mülküdür veya ortaklığında kurulmuştur.
Rıza Han sadece siyasal ve iktisadi yapıyı değiştirmekle yetinmemiş, ülkenin toplumsal, kültürel ve etnik yapısını da değiştirmeye yönelmiştir. Rıza Han göçebe aşiretleri zorunlu iskana yönelmiştir. “Tahta Kapı” politikası diye adlandırılan bu politika döneminde direnç gösteren bütün aşiretler çok kanlı bir şekilde itaate zorlanmışlardır.
Rıza Han kültürel farklılığı ortadan kaldırmak ve Farslaşmayı geliştirmek için 1927’de “Düşünce Geliştirme Kurumu”nu kurmuştur. Bu kurumun görevi kültürel farklılıkları ortadan kaldırmak ve türdeş bir milli kimlik oluşturmaktır. Rıza Şah ulus-devlet anlayışını yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Bu amaç merkeziyetçi bir devleti ve türdeş bir halkı gerektirmekteydi. Rıza Han bundan dolayı çeşitli etnik kimlikleri inkar politikasını benimsemiştir.
Modern İran’ı kurmayı amaçlayan Rıza Han şoven bir Fars milliyetçiliği anlayışına sarılmıştır. Rıza Han’ın modernleşme için kullandığı araçlar dinsizleştirme, kavimcilikle mücadele, Fars milliyetçiliğini yayma, eğitim sistemini geliştirme ve devlet kapitalizmidir”[20]
Rıza Han ordu, devlet bürokrasisi ve saray desteğine dayanıyordu. Rıza Han’ın aşırı ve sert politikası kendisinden sonra gelen bütün olayların boyutunu ve mahiyetini belirlemiştir.
2) İkinci Dalga:Geleneksel Fars Milliyetçiliği
Geleneksel Fars Milliyetçiliği İran milli kimliğini Şia olarak inşa etmeye çalışan milliyetçi bir harekettir. 19.yüzyılda Batı karşıtı olarak ortaya çıkmıştır. Batıyı kötü ve kötülüğün kaynağı olarak görmekte ve Batı karşıtı hareketlere dinsel ve milli gerekçe sunmaktadır. Fars dilini İslam’ın ikinci dili Şia’nın birinci dili olarak kabul etmektedir. Siyasal İslam ile özdeşleşen Geleneksel Fars Milliyetçiliği 1979’da İran İslam Devrimi ile iktidara gelmiştir. Geleneksel Fars Milliyetçiliği, toplumsal tabanını tüccarlar , mollalar ve dindar kesim içinde bulmuş, Fars milliyetçiliği öğelerini saklı tutarak siyasal İslam olgusu biçiminde ortaya çıkmıştır.
İran’da Şia mezhebine mensup insanların oranı %90 olarak tahmin edilmektedir. Bu coğrafyada yaşayan çeşitli etnik grupların birleştiren tutkal konumunda olan Şialık İran Milliyetçiliği doğuşu için elverişli zemin olabilirdi. Böylece İran çağdaş tarihinde ilk milliyetçi hareket dindar kesim tarafından ortaya çıkmıştır.
1890’da gerçekleşen Tütün Harekatı İran’daki bütün milliyetçi hareketlerin doğuş noktasıdır.1890’da Reji Şirketi, İran’ın tütün üretimi ve satışının 50 yıllık hakkını tekel olarak Kaçarlar’dan aldı. Bu durum tüccarları ve mollaları rahatsız etti. Taklit Mercilerine yüz tutan tüccarlar yeni bir siyasi olgunun doğuşuna neden oldular. Tüccarlar, mollalar ve Seyd Cemaleddin Afgani’nin müdahelesi sonucu dönemin Taklit Merci olan Mirza Hasan Şirazi “tütün kullanmayı dine aykırı olduğu” konusunda fetva verdi. Tütün kullanma yasağı dinsel anlam kazandığı için halk tütün kullanımını geniş çapta protesto etmeye başladılar. Evlerdeki nargileleri kırdılar. Bu durum saraya kadar uzandı.Tütün harekatı bir taraftan İran Milliyetçiliğini ortaya koyarken diğer taraftan Mollalar ve Taklit Mercilerin siyasi etkinlik kazanmasının açık örneğidir. Tüccarlar ve Mollalar Batı’ya karşı yeni cephe oluşturdular, bu cephe dini ve milliyetçi öğeleri aynı anda içinde barındırmakta idi.
Geleneksel Milliyetçilik olarak adlandırdığımız bu olgunun ilk düşünsel temeli Seyd Cemaleddin Afgani tarafından atılmıştır. Seyd Cemaleddin Afgani 1836’de Hemedan kentinin Esedabad köyünde doğdu. Afgani ilk dini öğrenimini Kazvin kenti ve sonra Necef’te yaptı.[21] Hindistan, Afganistan, Osmanlı ve Avrupa’yı dolaşan Afgani 1886’a yeniden İran’a geri dönmüştür. Seyd Cemaleddin Afgani ilk önce sarayda mücadelesini yürütmek düşüncesindeydi. Sarayda Batı karşıtı düşüncelerine taraftar bulamayan Afgani aydınlara ve mollalara yönelmişti.
Afgani’nin önemli sorusu “Müslümanlar niye zayıf oldular?” dı. Afgani “Müslümanların kaybettiği eski ihtişamın” peşinde idi[22]. “İran’ın, İranlıların ve Müslümanların geri kalmışlığının nedenlerini despotizmde ve dini kurumların bozukluğunda görüyordu. Bu nedenleri ortadan kaldırmak için İslam dinini hurafelerden arındırmak, despotizmi ortadan kaldırmak ve milli hükümeti kurmak gerektiğini düşünüyordu”.[23] Seyd Cemaleddin Afgani’nin amacı sadece İran’ın değil tüm Müslüman aleminin “kurtuluş yolunu” aramak olmuştur. Pan-İslamizmi amaçlayan Afgani bunun yolunu tüm Müslüman ülkelerin kendi ırklarına geri dönmeleri ile olabileceğini savunmuştur. “Kendisini milliyetçi olarak kabul etmeyen”[24] Afgani milliyet sözü yerine “cinsiyet” kavramını kullanarak iki tür birliğin var olduğunu söyler; din birliği ve dil birliği. Dil birliğinin, din birliğinden daha önemli olduğunu söyler. [25] Dilin önemini vurgulayan Afgani dinin önemini yadsımak istememektedir. Afgani milliyetçi ve dinci hareketleri bütünleştirmeyi amaçlamaktaydı. Başka bir deyişle Afgani milliyetçiliği, dini ve siyaseti birbirinden ayırmayacak kadar laik öğelerden arındırmaya çalışıyordu[26]
Seyd Cemaleddin Afgani, Osmanlı ve Mısır’da olduğu gibi İran’da da hem Fars milliyetçiliğinin doğuşunda ve hem Siyasal İslam’ın doğuşunda önemli katkıda bulunmuştur. Batı’yı Asya’dan özellikle Ortadoğu’dan kovmaya çalışan Afgani din ve milliyetçiliği iki önemli araç olarak görmekte idi. İran’da gerçekleştirdiği bütün çalışmalar bu doğrultudaydı.
1906 İran’da Meşruti Harekatı’nda önemli rol oynayan insanların büyük kısmı Afgani’den etkilenmişlerdir. Şeyh Hadı Necmabadi, Mirza Yehya Dolet Abadi ve Melekulmutekellemin bu kişiler içerisindedirler.
Geleneksel Fars Milliyetçiliği ve Siyasal İslam’ın doğuşunda Mirza Muhhemet Huseyin Naini de rol oynamıştır. Naini de aynı Afgani gibi Müslümanların geri kalmışlığı ve Avrupalıların ilerlemesi sorunsalından başlar. Naini Müslümanların geri kalmışlığının nedenini despotizm olarak göstermektedir. Naini kendi düşüncesini 4 başlık içinde analiz etmeye çalışmaktadır:
1-Hükümetin varlığı zorunludur.
2- Milli hükümet kurulmalıdır.
3-İslami görevlerini yerine yetirmelidir.
4-İki tür hükümet vardır, 1.ülkedeki her şeyi kendi malı olarak düşünen, 2.kendi görevini yerine yetirmek için iktidarda olan.[27]
Görüldüğü gibi Naini İslam değerlerini benimseyen ve milli değerler ile birleştiren ve bu görevleri uygulayan bir hükümet anlayışına sahip idi. Naini İslami düşüncesini meşrutiyet, demokrasi ve milliyetçilikle bağdaştırmaya çalışan önemli düşünürlerdendir.
Geleneksel Milliyetçiliğin önemli kuşağı Pehlevi Hanedanı’nın iktidarı döneminde (1924-1979) ortaya çıktı. Pehlevi Hanedanı’nın aşırı Batı yanlısı olması yeni, Batı karşıtı bir neslin doğmasına neden olmuştur. Seyid Fahreddin Şadman, Celala Al Ahmet, Nehşep ve Ali Şeriati bu kuşağın önemli isimleridir. Bu düşünürler İran milli kimliğini ne Batı’da ne de Komünizm gibi ideolojilerde belki de İslam dininde aramaya başladılar. Batı karşıtı akımı tüccarlar ve din adamları da geniş çapta desteklemekte idi. “Batı değerlerini ve yaşam tarzını, Batı’nın iktisadi egemenliği için araç olarak görüyorlardı”[28].
Seyid Fahreddin Şadman İran siyasal düşünce hayatında Batı karşıtı ilk eserin sahibidir. Çok ünlü olmayan Fahreddin Şadman Batı karşıtı düşünceleriyle geleneksel Fars Milliyetçiliğinin doğuşunda önemli rol oynamıştır. Şadman 1907’de bir Molla ailesinde doğmuş, dini eğitim almış ve Paris’te Siyaset Bilimi doktorası yapmıştır. 1952 Mussadık Hükümeti’nde Milli Ekonomi Bakanı olan Şadman 1948’de vefat etmiştir.[29]
Roman, tarih ve siyasi konular üzerinde çalışan Şademanı’nın “eserlerinin merkezini İran ve çağdaşlaşma konusu oluşturmaktadır. İlk yazısı ve ölümünden önceki son yazısı çağdaşlaşma hakkında idi[30]. Şadman’a göre Batı İran kimliği için bir buhran kaynağıdır. Bu buhran 150 yıldan fazla mazisi olmasa da günümüzde yaşanan bir çok bozukluğun kaynağıdır. Şadman’a göre milli kimliğin en önemli unsuru dildir. İran kimliğini koruyabilmemiz için Fars dilini korumamız gerekmektedir. Batı karşısında Fars dili siper konumundadır. Şadman dini toplumun ayrılmaz bir unsuru olarak görmekteydi. Din toplumdan ayrılmayan bir ihtiyaçtır. Dinde reform yapılmasını istemekte idi.[31] Şadman’ın Batı karşıtı başlattığı akım daha geniş ve derin boyutlar kazanmaya başladı. Batı karşıtı mücadelede Fars dilinin yanı sıra Şia’nın da önemi belirginleşmeye başladı.
İran’da Batıcılık karşıtlığı Celal Al Ahmet ismi ile özdeşleşmiş durumdadır.Celal al Ahmet “Garbzedegi” isimli bir kitap yazarak sert bir dille Batı’yı ve Batıcılığı eleştirmeye başladı. Roman ve öykü yazarı Al Ahmet, İran’da “güdümlü edebiyat” temsilcisi ve 1960’lı yıllarda toplumun düşünsel hayatında önemli etkinliği sahipti. Al Ahmet 1923’de Molla bir ailede doğdu. Yatılı okulda öğretmenlik okuyan Al Ahmet genç yaşlarda Tudeh partisine katıldı. 1945’ten sonra Halil Meleki ile beraber Tudeh Partisi’nden ayrıldı. Al Ahmet Sol bir gelenekte yetişse de yaşadığı değişim sonucu dini düşüncede önemli etki bırakmıştır. Al Ahmet’in “Gerbzedegi” ve “Der Hedmet Ve Heynet Roşenfekran” (Aydınların Hizmet Ve İhanetleri Üzerine) isimli eserleri, İran düşünsel hayatına bıraktığı önemli miraslardandır. Gerbzedegi, kitabında Batıcılığı veba hastalığı ile denk kullanmaktadır. Batıcılığı toplumun önemli patolojik bir durumu olarak nitelendirmektedir. Al Ahmet’in “asıl sözü budur ki, biz Batının saldırısı karşısında kendimizi, kültürel–tarihsel kimliğimizi koruyamadık ve mahvolduk”.[32]
Al Ahmet Batı karşısında mücadele için dini kimliği öne sürer. Al Ahmet “ dini Batı karşıtı mücadele aracı olarak kabul eder”.[33] Al Ahmet İran Şia kimliğini oluşturmak ve onu Batı karşıtı siyasal alana sokmaya çalışmaktaydı.
Al Ahmet’den etkilenen ve hemen onun ardından “Öze Dönüş” teorisini ortaya atarak Geleneksel Fars milliyetçiliğini ciddi şekilde etkileyen isim Ali Şeriati’dir. Ali Şeriati 1932’de Hursan iline bağlı olan Mezinan kazasında doğdu. Ünlü din adamı Mehmet Tegi Şeriati’nin oğlu olan Ali Şeriati çocukluğundan itibaren dini eğitim almaya başlamış ve dönemin önemli din adamlarının düşüncesini yakından öğrenme olanağı bulmuştur. Genç yaşta siyasi hayata giren Şeriati, Sorbon Üniversitesi’nde din sosyolojisi ve din tarihi doktorasını yapar. Fransa ’da G.Gorviç, Jean Paul Sarte, Jak Berg ve Lui Masinon’dan çok etkilenir. Şeriati Fransa’da Cezayir bağımsızlık hareketi ile yakından ilgilenir ve Frants Fanon ile bu doğrultuda tanışır ve onun düşüncelerinden etkilenir. Ali Şeriati 1963’te İran’a geri döner. 1865’ten itibaren Huseyniye Erşad isimli bir dini merkezde sürekli konuşma ve konferans vermeye başlar. 6 yıl süren bu dönem Şeriati’nin siyasi açıdan en etkin zamanı oluşturur.
Şeriati’ye göre “Üçüncü Dünya insanı bir çok yerde din ile özdeşleşen kültürel kimliğine geri dönemezse emperyalizmle mücadele edemez”.[34] Şeriati’ye göre Üçüncü Dünya insanı Alinasyaona uğramış insandır. Böyle bir insan aşağılanmış, irade ve seçim gücünü yitirmiş kendi tarih, kültür ve kültürel kaynaklarından yoksun kalan insandır.[35] Bu insan “kendini” değil “ötekini” yaşar. Şeriati’ye göre öteki yani Batı bizi kendi kültürel ve manevi kaynaklarımızdan yoksun kıldı. Üçüncü Dünya insanı kendi zengin kültürel kaynaklarından yararlanmak için “öze dönüş” yapmalıdır. Şeriati’nin milliyetçilik düşüncesi Öze Dönüş teorisi içinde analiz edilmelidir.
Şeriati’ye göre;
-“Milliyetçilik yani kendi insani özümüze ve bizde insan kişiliği oluşturan kültür ve maneviyata geri dönmektir”
-“Milliyetçilik yani kendi kültürüme geri dönmem, yani özüm olmam, yani kişiliğe sahip olmam, yani kendi tarih, din ve manevi değerler üzerine kişiliğimi kurmamdır”
-“Milliyetçilik, sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı olarak ortaya çıkmıştır. Mantıklı, bilimsel ve ilerici bir tavırdır.[36]
Şeriati’ye göre İran milliyet din ile bütünleşmiştir, “ İranlı Müslüman yani Şia ne Eski İran’ın ne de Sami İslam’ın ürünüdür belki yeni bir dalgadır.Tarihte benzeri görülmeyen bu olay iki kültürün birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Din kültür üretir ve kendisi kültüre çevrilir. Burada milliyet ve kültür ayrışması düşünülemez bir bütünlük içine girer. 14.yüzyıl boyunca İran ve İslam kültürü beraberliği geniş ve zengin bir kültür oluşturmuştur. Oluşan kültürde İrani veya İslami kültürü birbirinden ayıramazsınız”[37] Böylece Şeriati İran milli kimliği ile Şia’yı özdeşleştirir. Başka bir değişle Şeriati’nin milliyetçilik ve din anlayışı örtüşmektedir.
Murteza Muteherri İran İslam cumhuriyetinin ideoloğu konumuna sahip olan bir düşünürdü. Mutaharri’nin düşünceleri bazen İran devletinin resmi görüşü olarak da bilinmektedir. Mutahrri Horasan’da doğmuştur. Molla olan Mutaharri bir çok konuda kitap yazmıştır.1979 Devrimi’ne aktif olarak katılmış, Devrim Konseyi’nin kurucularından olmuştur. 1979’da Forgan isimli bir grup tarafından öldürülmüştür.
Muteherri milliyetçilik konusundaki düşüncelerini “İran-İslam Karşılıklı Hizmetleri” kitabında anlatmaktadır. Mutehheri bu kitabı Modern Fars Milliyetçilerine cevap olarak yazmıştır. Modern Fars Milliyetçiliği’nin İslam Karşıtı çalışmalarına cevap vermeye kalkışan Mutahheri Milliyetçiliği olumlu ve olumsuz olmak üzere iki türe olarak ayırmaktadır. Olumsuz milliyetçiliği diğer halkları aşağılayan ve onları küçük gören milliyetçilik olarak nitelendirmektedir.Ümmetçilikten bahsetse de temel amacı İran ve İslam arasında çelişkinin olmadığını ispat etmeye çalışmaktır.
Mutahheri’ye göre İslam, İran toplumunun ayrılmaz bir parçasıdır, çünkü İslam İran’da uzun bir tarihe sahiptir ve diğer taraftan bütün İslami ülkeler içinde en çok müslüman nüfusa sahip ülkedir ( Suudi Arabistan’ın dışında). İranlılar İslam’a çok büyük hizmette bulunmuşlardır. İslam Doğu ve Güney Doğu, Orta Asya, Endonezya, Malezya ve Hint Okyanusu’na İranlılar vasıtası ile gitmiştir.[38] İslami filozofların büyük kısmı İranlıdır. Mutaharri Arap Ve İslam konusunu birbirinden ayırmaktadır. Mutaharri’ye göre Ümeyye Arap üstünlüğü peşinde idi. Ümeyye Araplara ayrıcalık tanımakta idi. İslam ‘dan sonra İran’da otaya çıkan bir çok ayaklanma İslam’a değil Araplara karşı çıkarılmış sayılabilir. Arapların bu üstünlük duyguları İranlıların Şia olmalarında önemli rol oynar.
Geleneksel Fars Milliyetçiliği 1979’ da İran İslam Cumhuriyeti ile birlikte siyasal alanda somut varlık kazanmıştır. İran milli kimliğini Şia olarak belirleyen devlet diğer dini, etnik ve kültürel grupların varlığını inkar veya yoketme yoluna gitmiştir.
Üçüncü Dalga: İranlılık
Bu akım Batı, İslam ve İran olgusunu birleştiren, İran toplumunda farklı etnik,dini ve dilsel grupların varlığını kabul eden bir akımdır. Bu akım İran siyasal hayatında geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu akım Fars Milliyetçiliğinin yakın dönemde ortaya çıkış biçimidir. Yeni İranlılık anlayışı İran’daki siyasi hareketin ortak noktası haline gelmektedir.
İran’da yeni aydın modeli ortaya çıkmaktadır. Yeni aydın İran çağdaş tarihindeki düşünsel ve eylemsel aşırılıkları törpüleyen ve demokrasi, sivil toplum ve Batı’yı yerel gelenekler ile uyumlu hale getirmeye çalışan akılcı nesildir. Yeni aydın modeli 1924-1979’a iktidarda olan Modern Fars milliyetçili ve 1979’dan sonra iktidara gelen geleneksel Fars Milliyetçiliğinin ve diğer taraftan komünizmin siyasal iflası sonucu otaya çıkmıştır.Başka bir değişle Fars milliyetçiliğinin, siyasal İslam’ın ve İranlı komünizmin iflasından sonra ortaya çıkmıştır[39]. Yeni aydın modeli geniş yelpazeyi kapsamaktadır. İktidar alanındaki reformistlerden, iktidar dışında olan bir çok muhalif grup ve kişileri kapsamaktadır. Ortaya çıkan yeni Fars Milliyetçiliği bu aydınların ürünüdür.
Yeni aydın olgusu dindar kesim içerisinde Aydın Dini Hareketi biçimde ortaya çıkmıştır. Bu grup aydın mahiyetleri gereği insan-tanrı, din-modernite, din-yeni devlet ilişkisine eleştirel bir açıdan yeniden bakmaya başladılar. İran’daki dini hükümetin zaaflarının giderilme yolunu İran toplumu ve çağın gereklerine uyulmasında aradılar. Çağın gereklerine uyan, milli kimlik ve bağımsızlığı koruyan[40] ve dini kaygısı olan bir toplum yaratmak anlayışına sahiptirler. Aydın Dini Hareket İran’da reformist harekatın ideolojik temeli sayılmaktadır. Günümüzde Seyid Muhhemet Hatemi, Abdulkerim Suruş ve Muhsen Kediver bu akımın en ünlü isimleri olarak bilinmektedirler.
Hatemi İran toplumunu buhranlı toplum olarak nitelendirmektedir.Batı uygarlığının egemenliğinden kurtuluşunu arayan bir toplum buhranıdır. Buhran yabancı kimlikten uzaklaşmak kendi insani,kültürel ve tarihsel kimline sahip çıkmak isteyen bir toplumun buhranı olarak nitelendirmektedir.Yeni uygarlık doğmaktadır. Doğan uygarlık kendisi ile geniş çapta buhran getirmiştir. Biz İslam’a dayalı bir yaşam kurmak veya başka bir değişle yeni uygarlığın son dönemlerinde İslam Uygarlığını inşa etmek istiyoruz”.[41] Hatemi’ye göre “yeni Uygarlığın doğuş dön eminde ortaya çıkan buhrandan endişe etmemiz gerekmekte ve onu karşılamamız gerekmektedir.Bu dönemin önemli koşulu yaşadığımız tarihi durumun asli soru ve sorununu anlamak ve onu çözmeye çalışmaktır. [42] Hatemi’ye göre asli sorular nelerdir? 1- Gelecekte hangi yolu seçeceğiz? 2- Batı’nın kaderi ne olacaktır?[43]
Görüldüğü gibi Hatemi “yeni bir uygarlığın doğuşunun” beklentisini yaşamakta ve İran İslam Devrimi’ni bu doğrultuda ilk adım olarak nitelendirmektedir.Hatemi birinci sorusuna cevap vermek için İran İslam Devrimi’nin karşılaştığı sorunları , sıkıntıları ve çıkmazları anlamaya çalışmaktadır.Hatemi ikinci sorunun cevabında Batı’nın “ne olduğunu” , “ nasıl olduğunu” , “ hangi aşamada olduğunu” anlamaya çalışmıştır. Hatemi Batı olgusunu yeni insan hayatında önemli olduğuna inanmakta ve yeni dönemi Batı uygarlığının egemenlik dönemi olarak da bilmektedir. Hatemi’ye göre İran’da günümüze kadar Batı konusunda üç yaklaşım olmuştur:
1-Mutlak teslim ve itaat
2-Mutlak inkar
3-Özgüvene ve asıl İslam’a dayalı bir bakış[44]
Hatemi birinci ve ikinci yaklaşımı reddetmektedir. Hatemi’ye göre Batı karşısında “ne teslim ne inkar” belki İslam ve milli kültüre dayanarak Batı ile karşılaşmak gerekmektedir. Hatemi’ye göre Batı’nın iki yüzü vardır,Bir siyasi yüzü bir de düşünsel yüzü. Bu ikisi birbiri ile farklıdır.Batı’nın siyasi yüzü facialıdır, olumsuzdur. Batının siyasi yüzü ile savaşımız ölüm-kalım savaşıdır.Siyasi yüzü ile Batı ,bizi ve hiçbir millet ve kavmi bağımsız,özgür ve kendi kaderine egemen olmuş biçimde istememektedir.[45] Batı ‘nın diğer yüzü düşünsel yüzdür.Siyasal yüzün ötesinde bir düşünsel ve değerler sistemi vardır,onu tanımak ve ondan faydalanmak gerekmektedir.[46]
Hatemi Batı’yı kaç boyutlu olgu ve farklı yaklaşımları gerektiren bir tarihsel durum olarak nitelendirmektedir.Batı karşısında inkar ve teslim yolunu kabul etmeyen Hatemi dini-milli özgüvene dayalı bir yaklaşım önermektedir.
Bizim geçmişimiz vardır. Bizim geçmişimiz İranlı, Müslüman ve İslam kültürüdür. Gelin kimliğimizi tanıyalım. Biz geleceğe hazır olmak için geçmişe geri dönmeliyiz. Bu geçmişte kalmak değildir. Bizim kimliğimizin kökenleri geçmiştedir.”[47]
“İki tür bilginiz olmazsa siz gelecekte yer bulamazsanız ,birinci bilgi, kimliğiniz ve kendi geçmişiniz, ikinci bilgi ise çağdaş dünya yani Batı hakkında bilgi”[48]
Hatemi İran toplumuna “milli kimliğine dönüş” çağrısını yapmaktadır. Hatemi’ye göre İran milli kimliğini İslam ve İranlılık oluşturmaktadır.Hatemi’ye göre İran milli kimliğini oluşturmakta İslam çok önemli bir faktördür. İran milli kimliğinde İslam öğesini inkar edenleri yanlış yapmakla suçlamaktadır. İslam unsuruna dayanarak İranlılığı inkar etmeyi de doğru bulmamaktadır. “Belki bazıları İslamcılığı bahane ederek İran kimliğini inkar etmeye kalkışmaktadırlar. İran- İslam bizim kimliğimizdir”.[49]
Hatemi’ye göre İran etnik, dilsel ve dinsel farklılıklardan oluşan bir ülke olsa da İranlılık bütün bu farklıkları üstünde olan bir olgudur. İranlılık kimliği Sünni-Şia,Fars-Türk unsurlarını kendi içinde barındırmaktadır. [50] Başka bir değişle “İran bütün İranlılarındır”.
Hatemi bir buhranın olduğuna inanmakta ve bu buhrandan çıkış yolu aramaktadır.Bu doğrultuda Batı ve milli kimlik konusunu ele almaktadır. Hatemi’ye göre yaşanan buhran Batı kültürü ve İran-İslam kültürünün etkisi altındadır.
Yeni aydın olgusu dini kesim içerisinde Aydın Dini Hareketi biçiminde gözüktü.Bu dalga “din kaygısı olmayan” ancak “İran kaygısı olan” eski aydınlardan çok farklı bir siyaset bilimci ve tarihçi kuşağı ortaya çıkmıştır.Yeni aydınlar İran siyasal sistemindeki totaliter yapıyı tarihsel ve toplumsal bir bakış içinde değerlendirmek eğilimindedirler. Bu tip aydınların düşüncesini özetlersek İran siyasal sistemindeki totaliterizm ve despotizm bir tarihsel, toplumsal ve kültürel yapı üzerinde doğduğunu inanmaktadırlar. Despotizmi toplumsal ve kültürel öğelerden soyutlayarak analiz etmek kısır bir tartışmanın içine girmek demektir.Bu yöntem ile halkı aydınlatmaya çalışan aydınlar halkın “eşekleşmesine” neden olacaklardır. Bu zihniyetin kendisi despotizmin ortaya çıkışının nedenlerindedir.Bu iki olgu toplumsal ve kültürel ilişki bağlamında ortaya çıkmıştır.Bu toplumun ve kültürün yapısını oluşturan üyeler varolduğu sürece despotizmde devam edecektir.Bu iki olgu bizim milli hayatımızı tehdit etmektedir.[51] Bu kuşak din,tarih ve siyasal sistemi eleştirmeye başlamışlardır. Ali Reza Guli,Sadeg Ziba Kelam’ı bu akımın önemli aydınlarından sayabiliriz.
Sadeg Ziba Kelam 1947’de Tahran’da doğdu.1990’da İngiltere ‘de Siyaset bilimi doktorasını alan Ziba Kelam, Tahran Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Ziba Kelam İran’ın geri kalma nedenlerini araştırmaktadır. Ziba Kelam bu doğrultuda milli kimlik ,tarih,kültür ve Batı’yı ele almaktadır.Ziba Kelam’a göre İranlı zihniyeti bir komplo arama hastalığına tutulmuştur.Bu zihniyete sahip olan insanlara göre
-İran’da her şey yabancıların isteği ile ve onların denetiminde yapılmaktadır.
-İran’ın geri kalmışlığının nedeni yabancılardır.
Ziba Kelam’a göre bu zihniyet, geri kalmışlığın nedenlerinin ülke içinde aramayı engellemektedir.[52]
Ziba Kelam’a göre “başarıların ve başarısızlıkların,iyilik ve kötülüklerin, ilerleme ve geri kalmamızın sorumluluğu toplumun içi ile bağlantılıdır veya başka bir değişle her şey toplumda var olan ilişkiler içinde değerlendirilmelidir .[53] Zibakelam’ın temel sorunu “Biz Nasıl Biz Olduk?”[54] sorusuna cevap vermeye çalışmaktır. Sadegziba günümüzde yaşanan geri kalmışlığı anlamak için İran tarihini “yeniden okumaya” başlar.Bu yeniden okuma doğrultusunda komplo teorilerini reddeder. İran’ın geri kalmışlığının nedenlerini şöyle özetler:1- Orta Asya’daki kavim ve kabilelerin saldırısı ,2-Bilim ocağının sönük olması,3-Toplumsal ve kültürel yapı,4-Yerleşik bölgelerin dağınıklığı,5-Aşiret yaşamı,6-İktidarın çok güçlü olması,7-Kabilecilik ve kırsal yaşam ,8-İran’nın iklimi ,9-Su azlığı ve devletin su dağılımdaki rolü.[55] Bu nedenler İran’ın geri kalmışlığına ve milli kimliğin kriz yaşamasına neden olmuştur.Toplumsal ve tarihsel faktörler İran milli kimliğin ortaya çıkmamasına neden olmuştur .
Zibakelam’a göre İran mozaik bir etnik yapıya sahiptir. Bu etnik grupların toplumsal uyum ve dayanışma sorunu çok ciddi ve önemli sorundur.[56] “Acaba Arap, Kürt, Beluç, Sünni ve Şia kendilerini bir bütün içinde hissedebilmelerini yani “biz” (kimlik)merkezinde toplamayı başarabildik mi? Biz çeşitli biçimlerde milliyetçi sorun ile karşı karşıyayız.[57]Sadeg Ziba Kelama’e göre Hem Pehlevi Hanedani hem İslam Devleti bir milli kimlik oluşturmakta başarısız oldular.Her iki devlet “milli kimlik” yerine “ güvenlik “ sorununa öncelik verdiler.[58] Mili kimlik oluşturmadan güvenlik ile toprak bütünlüğünü kurmak mümkün değildir.Bu durumda her zaman milliyetçi hareketler patlak verebilir. Ziba Kelam’a göre milli kimlik konusundaki ikinci sorunumuz kimliğimizin ne olduğu sorunudur.
“Biz kimiz? İranllık dediğimizde bu ne anlama gelmektedir? Bizim kimliğimizi oluşturan Şia’mıdır? Bizim kimliğimizi oluşturan Fars dili midir?[59] Ziba Kelam bu sorulardan sonra İran milli kimliğinden olan tanımını ortaya koyar. Ziba Kelam Fars dilini, kültür, Şia mezhebini, İran Bayrağını ve coğrafi alanını İran milli kimliğini oluşturan öğeler olarak kabul etmektedir.[60]
Zibakelam belirttiği toplumsal, siyasal ve tarihsel nedenlere dayanarak İran’da milli kimlik ve ondan doğan milli dayanışma ve uyumun oluşmadığını açıklamaya çalışmaktadır.
1997’de Hatemi’nin iktidara gelmesi ile yeni gazeteci kuşağı doğdu.Gazetecilerin büyük çoğunluğu İran devletine mensup kişilerden oluşmaktaydı. İstihbarat, ordu ve devletin diğer siyasi kurumlarından gelen bu gazeteciler devletin resmi ve rutinleşmiş tarihi,toplumsal,siyasi ve dini düşüncelerini eleştirmeye başladılar. “Sivil toplum”, “özgürlük” , “ demokrasi” ve “ “çoğulculuk” söylemlerine dayanarak İran siyasal sisteminde bir reform gerçekleştirmeyi amaçlamışlardır.
Yeni gazetecilik dalgasının en önemli ismi Hamit Reza Celayi Pur’dur.Celayi Pur “Came-e” (Toplum) ve Tus gazetelerini çıkartarak bu dalganın öncüsü sayılmaktadır. Celayı Pur ‘a göre İran’daki reformistler var olan dışlayıcı toplumdan(exclusive society) her şeyi içinde tutan topluma (inclusive society) doğru hareket etmektedirler. Ortaya çıkan toplum İslam ve İran zemini içinde olacaktır.[61] Celayı Pur’a göre İslam cumhuriyeti kendi kurucularını kapsayacak kadar dışlayıcı bir yapıya sahip olmuştur, bu durum devleti meşruiyet buhranına sokmuştur.
İran İslam Devleti her tür farklılığı ve çeşitliliği yadsımakta ve tek düzey bir toplum kurmaya çalışmaktadır. “İdeolojik Yanlılık” üzerine kurulan devlet “ben” ve “öteki” ayrımı yaratarak toplumda var olan farklılığı yadsımak ve bastırmak yoluna gitmiştir. Celayı Pur sivil toplum, çoğulculuk ve devletin ideolojik tarafsızlığını kurtuluş yolu olarak kabul etmiştir.Celayı Pur’un İran milli kimliğine ve etnik sorununa bakış açısı da bu bağlamda değerlendirilmelidir.Celayı Pur’a göre kimliklerin sivil toplum ve siyasi gelişmeye göre öncelikleri vardır.Kurulan siyasi olgular bu kimliklerin etkisi altındadır. Celayı Pur’a göre sivil toplum ve siyasi gelişme İran’da oluşmaktadır ve İran kimliği insanlık, İranlılık ve Müslümanlık birleşiminden ortaya çıkmaktadır.[62] İran kimliği etnik,dilsel ve dini açıdan çok çeşitlilik gösteren bir yapıya sahiptir.Celayı Pur’a göre İran bir çok Üçüncü Dünya ülkeleri ile karşılaştırdığımızda daha fazla milli bütünlüğünü korumayı başarmıştır. Bu durumun nedenlerini İranlı kavim ve kabilelerin ortak tarihe sahip olmaları,İslam dini,Fars dili ve idari güvenlik yapısı olarak nitelendirmektedir.[63]
Celayı Pur milli kimliği İranlılık olarak kabul etmekte diğer kimlikleri kavim ve kabile kimliği olarak kabul etmektedir. Milli kimlik oluşturmak için diğer kimliklerin inkarını sivil toplum projesine aykırı olduğunu ve doğru olmadığını söylemektedir. Celayı Pur’a göre etnik, kavim ve kabile kimliklerini inkar etmek bir kimlik savaşı ortamını doğurmak anlamına gelmektedir. Kimlik savaşının doğuşunu Pehlevilerin yanlış politikalarının sonucu ortaya çıktığına inanmaktadır.
Celayı Pur etnik sorunun çözümü için federalizmin yanlış olduğunu belirtmekte ve onun yerine çoğulculuğu önermektedir.Farklı etnik,dilsel ve dinsel grupların var olduğu İran’da onların varlıkları kabul edilmelidir.[64]
Genel Değerlendirme Ve Sonuç
İran’ın çağdaş tarihinde Fars milliyetçiliği çeşitli biçimlerde kendini göstermiştir. Fars milliyetçiliği Batı karşıtı olarak doğsa da ancak gelişme sürecinde Batıcı bir yapıya sahip olarak Modern Fars milliyetçiliği olgusunun doğuşuna neden olmuştur. 1924-1979’dan beri iktidarda olan Modern Fars Milliyetçi İran’ın asıl sahibinin Farslar olduğunu ileri sürmüştür. Fars milli kimliğini İran Milli kimliği olarak kabul eden Modern Fars Milliyetçiliği Arap ve Türk’ü düşman olarak algılamıştır ve İslam dinine karşı çıkmıştır.
Aşırı Batıcılık ve İslam karşıtlığına tepkisel olarak Geleneksel Fars Milliyetçiliği doğmuştur. Batı karşıtı olan ve İran milli kimliğini Şia olarak kabul eden bir milliyetçiliktir.
Aşırı merkeziyetçi ve totaliter bir düşünsel yapıya sahiptir. 1979’dan beri iktidarda olan Geleneksel Fars Milliyetçiliği gizli Fars Milliyetçilik olgusunu da ortaya koymuştur. Fars diline kutsal boyut kazandırmaya çalışan iktidar dini kimlik altında diğer etnik, kavim ve dilsel grupları bastırmayı ve asimile etmeye çalışmıştır.
Modern ve geleneksel Fars milliyetçi akımlarının siyasal ve ideolojik iflasının ardından Fars Milliyetçiliği yeni bir biçimde ortaya çıkmıştır. Yeni Fars Milliyetçiliği Batı, İslam ve İran unsurlarını birleştirmeye çalışmaktadır. Yeni ortaya çıkan Fars milliyetçiliği İran’da diğer etnik grupların varlığını kabul etmektedir. Farklı etnik kimlikleri İranlı kimliği altında birleştirmeye çalışmaktadır. Çağdaşlık, İranlılık ve Müslümanlığı birleştiren ideoloji Fars milliyetçiliğinin geldiği son noktadır. Bu üç unsur İran çağdaş siyasi hayatının temel sorunsalını oluşturmaktadır. Yakın tarihte sürekli birbirini dışlayan bu unsurlar bütünleşme eğilimini göstermektedir. İran’daki siyasal İslam’ın iflası çağdaşlık ve İranlılık öğelerinin etkinliğini daha fazla artıracaktır.
-------------------------------------------------------------------------------


* ASAM İran Uzmanı
[1] Mirza Feth Ali Ahunzade bütün tiyatro eserlerini Türkçe yazdığı için Yusuf Akçura tarafından Azerbaycan edebi Türkçülüğün yaratıcısı olarak nitelendirilir. Ahunzade, Mektubat adlı eserinde Farsların üstün bir ahlaka sahip olduklarını söylemektedir.
[2] Y.Abrahimyan, İran Beyne Do Engelab,Tahran,1378,s. 85.
[3] Dr. Fereşte Norayi, Tehkikder Mirza Mulkum Han, Tahran, 1352, s. 100.
[4] Melek Şueraye Bahar, Tarihçe Muhtesere Ehzab, Tahran, 1360, s. 9
[5] Ma Yek Millet Hestim: İran-e No gazetesi, Tahran, 27 Behman 1289.
[6] Hüseyin Abadyan, Fırke Demokrat ve Tahvulate Muaser-e İran, Tahran, 1376, s. 134
[7] Kerim Taherzade Behzad, Azerbaycan der Ninzete Azerbaycan, Tahran, yayın yılı belirtilmemiş, s. 410-411.
[8] Abrahamyan, a.g.e., s. 154.
[9] Abrahamyan, a.g.e., s. 154.
[10] Bkz. Ahmet Kesrevi, Azeri Yazaben Bastan-e Azerbaycan, Tahran, 1304.
[11] Kesrevi, Tarih Muhteser, Perçem dergisi, Tahran, 10 Esten 1321.
[12] Abrahamyan, a.g.e., s. 155.
[13] M. Efşar, Metlub-e Ma Vahdete İraniyan, Ayende dergisi, Tahran, Hurdad 1304, s. 5-6.
[14] M. Efşar: Mesele-e Milliyet ve Vahdet-e Milli, Zeban-ı Farisi der Azerbaycan, Tahran, 1368, s.278 vd.
[15] Nejade Ariyayi Ya Tevehhum-e Tarihi, Umide Zencan-Hurdad, Zencan, 1398, s.5.
[16] İhsan Yar Şater, Huveyt-e Milli: İran Name, Amerika, s. 497.
[17] Abadiyan, a.g.e., s. 74.
[18] Huseyn Ferdust: Zuhur ve Sugute Saltanat Pehlevi, İnteşarat Ettelaat, Tahran, 1370, s.29 vd.
[19] Viyolt Kanalı: Senet-i Şudene İran, Nesriye-e Encümen-i Saltanetiye Asiyaye Merkezi, Colaye, 1935, s. 461.
[20] Abrahmiyan, a.g.e., s. 174.
[21] Abrahımıyan,a.g.e.80
[22]Y. Eşkveri, Nogerayi Dini,Tahran,1378,S.100
[23] Mehdi Melek zade ;Tarih-e Enkelab-e Meşrute,Tahran,1373.s.152
[24] Richard,Cottam,Nasyonalizm Der İran,Tahran,1378,s.168
[25] Yusuf Akçura,Türkçülüğün Tarihi,İstanbul,1998.s.60-61
[26] Richard Cottam,s.169
[27] Mecit Muhemedi,Din Şenasi-e Muaser,Tahran,1372,s.34
[28] Nikki R.Keddie,Rişehaye Engelab-e Eslami,Çeviren Abdulrehim Gevahı,Tahran,s.304
[29] Abbas Milani,Teceddod Ve Teceddot Setizi Der İran,Tahran,1378,s.196
[30] Abbas Milani,age.s.196
[31] Abbas Milani,age,197-198
[32] John Foran,Mukavemet-e Şekenende,Çeviren Ehmet Tedeyyon,Tahran,1377,s.549
[33] Goftemane Roşenfekriye Alahmet,Murat Segefi, Aser Azedegan,Tahran,16 Ekim 1999,s.7
[34] Abrahımıyan,s.
[35] Huseyn Kaci,Kistiye Ma,Tahran,1378,s.39.
[36] Milliyet Ve Mezhep Ve Ayendeye Temedone İrani,Said Medeni,İran-e Ferda, Tahran,1372-s.9
[37] Aynı kaynak.s.8
[38]Murtza Mutehrri,Hedemate Motegabele Eslam veİran,Tahran,1362,s.81
[39] Hamit Reza Celayi Pur,Pes Ez Dovvom-e Hordad,Tahran,1378,18-19
[40] aynıs.18
[41] M.hatemi,Bime Moc,Tahran,1378,s.180-181
[42] Hatemi.s.181
[43] Hatemi.s.181
[44] Hatemi,s.105
[45] Hatemi,186
[46] Hatemi,s.188
[47] Mesud Leli,Hatemi ez Çe Miguyed? Tahran,1378,s.108
[48] Nesyd Leli,s.108
[49] Mesud Leeli,s.114
[50] Bak,M.Leeli,S.112-113
[51] Ali Reza Güli,Cameye Şenasiye Nohbe Koşi,Tahran,1377,giriş
[52]Bak. Sadeg Ziba Kelam,Tevehhome Toteye-Tahran-1378
[53] Sadeg Ziba Kelam,Sonnet Ve Modernism,Tahran,1377,s.89
[54] Biz Nasıl Biz Olduk? (Ma Çegune Ma Şodim?)Zibakelam’ın En Önemli Eserinin ismidir.
[55] Kacı,s.219
[56] Mutaleat Milli(Üçaylık Dergi),Tahran,1378,N.1,s.21
[57] Mutaleat Milli,s.40
[58] Bak,Mutaleat Milli,s.35
[59] Mutaleat milli,s.23
[60] Mutaleat Milli,s.23
[61] Bak .Muhhemet Ali Zekriyayi,Konferans Berlin,Tahran,1379,s.265-273
[62] Celayı Pur,s.144
[63] Celayı Pur.s.65
[64] Celayı Pur,S.313
Qaynaq

No comments:

Post a Comment